İMH'ye bağlı kurumlar tüm Türkiye'de sabah namazında program düzenledi.
İMH'ye Bağlı Kurumlar Tüm Türkiye'de Sabah Namazında Doğu Türkistan İçin Buluştu.
Doğu Türkistan’da yaşanan Çin zulmünü tel'in etmek ve mazlum Uygur Türk'ü kardeşlerimize dua etmek için İMH'ye bağlı kurumlar tüm Türkiye'de sabah namazında program düzenledi.
İstanbul'da yapılan program Fatih Camiinde gerçekleşti. Sabah namazı sonrası Camii avlusunda toplanan binlerce kişi dua ederek Çin zulmünü tel'in etti.
Sunuculuğunu Abdulkadir Seven'in yaptığı program İdris Şekerci'nin okuduğu Kuran'ı Kerim tilavetiyle başladı. Daha sonra Uygur Türk'ü Dr. Alican Buğda bir konuşma yaparak Doğu Türkistan'daki son durum hakkında bilgi verdi.
Programda Genç Hareket Başkanı Serkan Demirel basın açıklaması yaptı. Program, Şahin İbrahim Güleryüz'ün yaptığı dua ile sona erdi.
DOĞU TÜRKİSTAN’DA ZULÜM VAR!
Doğu Türkistan 70 yıldır Çin işgali altında yaşayan bir İslam yurdudur. İşgalle birlikte başlayan zulüm ve işkenceler sürekli yeni bir boyut kazanarak devam etmektedir. Doğu Türkistan tıpkı Filistin gibi, Arakan gibi, Keşmir gibi hiçbir zaman zulmün eksik olmadığı bir coğrafyadır. Zaman zaman işkencenin şekli değişmekte fakat mahiyeti ve hedefi değişmemektedir.
Çin, işgalin başından bu yana Müslüman Türk kimliğini yok etmeyi amaçlamaktadır. İslam’ın asil mensupları olan Uygur Türkleri inançlarına, kültürlerine ve kimliklerine sahip çıktıkları için katliamlara, soykırımlara maruz kalmışlardır. Çin, Doğu Türkistanlı Müslüman Uygurlara iki seçenek sunmaktadır: Ya asimile olur ve bir Çinli gibi yaşarsınız ya da ölürsünüz.
İslami kimlikleri yok edilmek istenen Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz Çin Faşizmince uygulanan sistematik işkence yöntemleriyle karşı karşıyalar.
Daha önceden kültür devrimi altında yaptığı zulümleri yeniden hortlatan Komünist Dikta yönetimi bölgeye getirdiği Çinlileri Uygurlularla kardeş ilan ettiğini söyleyerek her eve bir Çinli yerleştirme kararı aldı.
70 yıldır Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan kapalı bir yönetim sistemi altında olduğu için yaşadığı zulümleri dünyaya yeterince duyuramıyor. Baskı altında varoluş mücadelesi veren Uygurlu Müslüman kardeşlerimiz soykırım tehlikesi yaşamaktadır.
Bugün Doğu Türkistan’da Müslümanlar zaten işgal altındaki yurtlarında tam bir esarete mahkûm edilmek istenmektedir. En ufak bir direnişin, Müslümanca yaşama çabasının karşılığı şiddet, işkence ve ölümdür.
Her geçen gün yeni yasaklar getiren Komünist diktatörlük Doğu Türkistan’da ezan okunmasına, toplu namaz kılınmasına ve oruç tutulmasına izin vermiyor.
İnanç özgürlüğünü ayaklar altına alan Çin yönetimi dine ait her şeyi yasaklamış durumda.
Uygurlu Müslümanların çocuklarına Müslüman isimler vermesi yasak.
Müslümanların birbirlerine selam vermesi yasak.
Kur’an-ı Kerim okumak yasak.
Dua kitabı ve bayrak bulundurmak yasak.
Kadınların başörtüsü takması yasak.
Çin’in Doğu Türkistan’da getirdiği yasaklar ve uyguladığı ağır cezalar sonucu Doğu Türkistan dünyanın en büyük açık hava cezaevine dönüşmüştür.
Çin zindanlarında 350 bin Müslümanın bulunduğu tahmin ediliyor. Yalnızca Müslüman oldukları için hapse atılan Uygurlu kardeşlerimiz kötü şartlar ve çeşitli işkenceler altındadır. Hapse atılan Uygurlulardan sağlıklı bir haber dahi alabilmek imkânsız hale gelmiştir.
Doğu Türkistan’ın üzerindeki baskılar her geçen gün artarken yaşanan zulümler daha Birleşmiş Milletlerin gündemine bile girememiştir.
Uygurlu kardeşlerimiz kendilerine yapılan zulümleri sınırlı imkânlarla duyurmaya çalışırken Emperyalist Batılı devletler, Çin yönetiminin zulümlerini kendi çıkarları doğrultusunda manüple etmenin peşindeler.
Daha önce Tibet’te yapılan zulümleri kendi çıkarları için kullanan Amerikan Emperyalizmi Doğu Türkistan’da yaşanan acılardan menfaat devşirmekten başka bir şey düşünmemektedir.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin gözü ve kulağı Türkiye’dedir. Türkiyeli kardeşlerinden başka acılarını paylaşan ve acılarını sona erdirmek isteyen başka bir kimse yoktur.
Bunun için Türkiye bir an önce Çin’e baskı yaparak gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Komünist dikta yönetimini uyguladığı asimilasyon politikalarından vazgeçirmek için gerekli diplomatik adımlar atılmalıdır.
Zulmeden gerek Batılı Emperyalistler olsun gerekse Doğulu Komünistler olsun acının rengi hiç değişmiyor. İşgal edilen topraklar yine Müslüman toprağı, akan kan yine Müslüman kanıdır.
Yeryüzü istikbarının yaptığı zulümlere son vermek için yeniden ümmet bilincini kuşanmalıyız.
Müslümanlar olarak şuna inanıyoruz: topraklarımızın özgürleşmesi ancak zihinlerimizdeki ve ruhlarımızdaki prangaları parçalamamızla mümkün olacaktır.
Coğrafyamızı bölen sınırları önce gönüllerimizde ve zihinlerimizde ortadan kaldırmalıyız. Doğu Türkistan meselesi bizim meselemizdir. Bunu böyle kabul etmek zorundayız. Herhangi bir devletin iç sorunu olarak görüp uzaktan seyredeceğimiz, sesimizi çıkarmadan olup biteni sineye çekeceğimiz bir durum söz konusu değildir.
Ortada büyük bir zulüm, soykırım ve insanlık suçu vardır. Bu zulme ve soykırıma maruz kalanlar da bizim kardeşlerimizdir, BİZİZ.
Kimse bizden sessiz kalmamızı, sakin olmamızı beklemesin. Engel olamadığımız bu zulmü tüm dünyaya haykırmaktan bile geri duracaksak biz önce kendimizi bu duyarsızlık bataklığından kurtarmak için çabalayalım.
Arakan’dan Doğu Türkistan’a, Filistin’den Yemene, Suriye’den Afganistan’a kadar yaşanan acılara engel olmak için her şeyden önce topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılmalıyız.
Bu gün belki adalet elimiz Çin zulmüne engel olamıyor; ancak gün gelecek adalet elimiz tüm yeryüzü mazlumlarına uzanacak ve zulmün yeryüzündeki hükümranlığı yıkılacaktır.
Unutmayalım ki hepimiz gücümüzün yettiğini yapmakla sorumluyuz. Yaptıklarımızın hesabını vereceğimiz gibi yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın da hesabını vereceğiz.
Yaşasın Doğu Türkistan!
Yaşasın İslam Milletinin Kardeşliği!
Zalimler için yaşasın cehennem!
Kahrolsun Çin Komünizmi.
Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi.
Kahrolsun küresel müstekbirler.