Mümin Ahlakı, İyilik

  • YAZILAR
  • 23 Eylül 2020
  • İhsan AÇIK

Sorumluluk bilinciyle yaratılan insanın, başta Allah olmak üzere, kendisine, ailesine, komşularına ve içinde bulunduğu topluma, doğal çevreye karşı sorumlulukları vardır.

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”

(Al-i İmran, 3/104)

“Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülüğe engel olursunuz ve zalimin iki elini tutup onu hakka çevirir, doğruluğa zorlarsınız veya (bunu yapamazsanız) Allah, sizin iyilerinizin kalplerini de kötülerinkine benzetir ve daha önce İsrâiloğulları’na olduğu gibi size de lânet eder”

(Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 17)

“Bir kötülük (münker) gören kişi onu eliyle önlesin. Buna gücü yetmeyen diliyle karşı çıksın. Bunu da yapamayan (kötülüğe) kalben buğzetsin ki, artık bu da imanın en zayıf derecesidir”

(Müslim, “Îmân”, 78; Tirmizî, “Fiten”, 11)

Sorumluluk bilinciyle yaratılan insanın, başta Allah olmak üzere, kendisine, ailesine, komşularına ve içinde bulunduğu topluma, doğal çevreye karşı sorumlulukları vardır. Topluma karşı sorumlulukların başında, Müslümanların birbirini sevmesi ve birbirlerinin haklarına saygı göstermesi, toplu olarak yaşamanın gereklerini yerine getirmeye çalışması gelmektedir. İslam ahlakı ve esaslarıyla yetişmiş insan, seven ve sevilen, merhamet eden, herkesle hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen; kendisiyle, ailesiyle, içinde yaşadığı toplumla, milletiyle ve bütün insanlıkla barışık olan insan demektir. Böyle bir Müslüman, hayatın her alanında maddi ve manevi iyiliklerde yardımlaşır, muhtaçları kollar gözetir ve yardım elini uzatır. 

Dini literatürümüzde “birr”, iman, ibadet ve ahlâka ilişkin bütün iyilikleri ifade eden bir terim olarak yer alır. “Birr” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de her türlü iyilik, ihsan, itaat, doğruluk, günahsızlık gibi manalarda kullanılmıştır.

 “Birr ve takva hususunda yardımlaşınız” (el-Maide 5/2) ayetini açıklarken İmam Mâtürîdî “Birr, bütün hayırların en tam şekli, takva ise bütün şerlerin terkedilmesi ve bir daha yapılmamasıdır” şeklinde ifade etmiştir. (TDV İslam Ansiklopedisi, c,6, s,204-205, Birr md.)

 “Birr” kavramının geçtiği aşağıdaki ayetlerde iyilik yapmanın Rabbimiz tarafından ödüllendirileceği tekrar tekrar dile getirilmiştir. 

Kim iyilikle, (ilâhî huzura) gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o gün korkudan emin kalırlar. (Neml, 27/89)

“Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de akıbetçe daha iyidir. (Meryem, 19/76)

“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran, 3/134)

“Kim iyilik yaparak kendini Allah'a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah'a varır.” (Lokman, 31/22)

"Eğer Allah'ı, Resülünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükafat hazırlamıştır." (Ahzâb, 33/29)

İyilik yapmak, her şeyden önce insanın vicdan ve şuurunun birbiriyle uyumlu olduğunun bir göstergesidir. Müslüman, hayır ve hizmete kendisini adamış insandır.  İyilikseverdir. İyilikle ahlakının güzelliğini gösterir. Nitekim “Birr/iyilik ahlak güzelliğidir” (Müslim, “Birr”, 14-15) hadisi bu gerçeği dile getirir.

Hayatta herkes bir şeylerin peşine koşup gitmekte, adeta başkalarıyla sonunu kestiremediği bir yarış içinde yer almaktadır. Bu yarış içinde Müslümana hayır yarışında olmak yaraşır. Çünkü en büyük ödül bu yarıştadır.

“Hayır işlerinde yarışın!”

(Bakara, 2/148)

“… İyilik ve takva hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın…”

(Maide, 5/2)

“Bunlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten menederler ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar iyi kimselerdendir.” 

(Âl-i İmran, 3/114)

Bu sebeple de Müslümanlar, her şeyde orta yolu tutmaya davet edilirken iyilik hususunda yarışa çağırılmaktadırlar. Zira mümine yakışan, büyük hedeflere süratle yönelmektir. İyilik yarışı, en büyük yarıştır. Bu yarışın ödülü cennet olarak karşımıza çıkacaktır.  Böyle bir yarıştan geri kalmak olur mu? Herkes kendi imkânı ölçüsünde, kendi alanında ama mutlaka bu yarıştaki yerini almalıdır.

Allah’ın ihsanını, fazlını, bağışlamasını kazanmak bir Müslüman için büyük, en büyük başarıdır. Genişliği, yerle gökler arası kadar olan cennete ulaşmak ise, büyük kurtuluştur. Bu da iyilik ve hayırseverlikte yarışmakla elde edilebilir.

“Rabbinizin mağfiretine ve takva sahipleri için hazırlanmış olan göklerle yer genişliğindeki cennete koşun!” 

(Âl-i İmrân,3/133)

İslam medeniyetinde iyilik, insanın var oluşunun temel gayesidir. Yüce Rabbimiz, insanı yeryüzünde iyilik ve ihsan, hayır ve marufu egemen kılması için yaratmıştır. İnsan, bu dünyada iyi, doğru, güzel, hayırlı ve faydalı olan işleri yapmak, kötü, yanlış, çirkin ve zararlı işlerden kaçınmak ve bunlara engel olmak için vardır.

İmanın ve her türlü ibadetin bize kazandırmak istediği haslettir iyilik. İyi ve iyilik ifadelerini birçok alanda kullanırız aslında. İyi bir kul, iyi bir evlat, iyi birer anne-baba, iyi bir eş, iyi bir komşu, iyi bir dost, iyi bir arkadaş olmak, kısacası iyi bir insan olmak İslam’ın her birimizde görmek istediği en önemli vasıflardır.

İyilik, insanın sadece kendi menfaati için çalışması demek değildir. İyilik sadece maddi yardımları hatırlatan dar kapsamlı bir kavramda değildir. İyiliğin bitmez tükenmez çeşitleri vardır. Bizi iki cihanda aziz kılacak, huzur ve mutluluğa ulaştıracak, bize Rabbimizin rızasını kazandıracak her türlü söz, tutum ve davranış iyiliktir. İyilik yalnıza arkadaş, yorguna dayanak, garibe sığınak, muhtaca imdat olmaktır, dünyayı yaşanılır kılmaktır. İyilik, ümmetin boynu bükük yetimlerinin başını şefkatle okşayabilmektir. Mazlumları sevindirmek, İslam coğrafyasının mülteci durumuna düşen muhacirlerine ensar olabilmektir. İyilik, ağır hayat yükünü omuzlamak zorunda kalan engelli kardeşlerimizin önündeki engelleri kaldırabilmektir.

“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!”

(Bakara, 2/201.)

“İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, kötülük yaparsa biz de kötülük yaparız.’ diyen sıradan kimseler gibi olmayınız. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilikle karşılık vermeyi, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık hâline getiriniz.”

(Tirmizî, Birr, 63)

Bugün insanlık, kötülüğü kötülükle, şiddeti şiddetle ortadan kaldırmaya çalışıyor. Kötülüğe kötülükle mukabele etmenin, sadece ve sadece kötülüğün sayısını artıracağını göz ardı ediyor. Oysa Yüce Rabbimiz, kötülüklerden kurtulmamız ve yeryüzünde iyiliği egemen kılmamız için bütün insanlığa muhteşem bir yol gösteriyor. İyiliği egemen kıldığımızda kötülüğün kendiliğinden ortadan kalkacağını, şerrin hayırla; fesadın ıslahla düzeltilebileceğini haber veriyor. 

“İyilikle kötülük asla bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde iyilikle ortadan kaldır. O zaman göreceksin ki, seninle arasında husumet bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”

(Fussilet, 41/34)